Sayfalar

6 Aralık 2011 Salı

Hayat işte..

Düşünürsün bazen gülümseyerek küçükken üzüldüğün şeylere.. Kalemini kırmıştı arkadaşın bir keresinde.. Başka bir zaman da saçını çekmişti bir başkası.. O vakitler ne çok üzerdi bu tip şeyler seni. Şimdiyse bakıyorsun geçmişe, keşke hala bunlara üzülsem sadece diyorsun kendine.. Kalp kırıkları yerine kalem kırıkları olsa haytında.. Hayat seni bir o yana, bir bu yana çekiştireceğine keşke saçından çekse o arkadaşın yine..

20 Ekim 2011 Perşembe

Kuklacılık

Öyle bir yazı yazacağım ki her şey düzelecek (!) Evet bir tepki göstermiş olacağım da peki sonra ne olacak? Kuklalar kuklalıklarından vazgeçecek, kuklacılar "ya biz ne kadar ayıp etmişiz" diyecek.. İpler kopacak herkes özgür kalacak, gerçekleri görecek, mutlu olacağız!!.. bıla bıla bıla... Ama yok ya demeden de geçemeyeceğim, ipleri o kuklacıların kendi boyunlarına dolansın.. Kopan ipler onları izlemekle yetinenlerin gözlerine batsın.. Sıçrayan pislikler de parmağı olanların yüzlerine bulaşsın... Haksızlık karşısında susan da yapmış gibidir değil mi!??! O zaman çığlıklarımız sessiz de olsalar salalım onları karanlıklar ormanına.. Er meydanında da konuşanlardan olmak dileğiyle vesselam..

10 Ekim 2011 Pazartesi

Düşünmek!

Düşünüyorum da bazen, insanın düşünebilen bir varlık olması iyi bir şey mi acaba… Her şey düşünceyle oluşuyor aslında, iyi ya da kötü her şey. Söz gelimi tekerlek: insanın düşüncesinin ilk ürünlerinden kendisi. Sonra insan düşünmeye devam ediyor, yazıyı buluyor. Çünkü düşündüklerini başkalarına da aktarmak istiyor. Ve işte güzel(!) bir ürün daha geliyor düşünceyle birlikte “para”: düşünüyor insan nasıl alış veriş yaparız diye. İşte başlıyor düşüncenin çürük meyveleri yeşermeye. Daha sonra “bu parayı nasıl koruruz?” diyor insan ve pişirmek, ısınmak düşüncesiyle ürettiği ateşi kalkan yapıyor paralarına, bir barut eşliğinde.
İnsanın düşüncesinin ürünlerinin hangi fikirler eşliğinde hayat bulduğunu bilemeyiz, belki de bu tasarılarla alakası yoktur. Fakat geriye baktığımızda, “neden böyle olmasın ki” deriz kendi kendimize. Tümden gelim bize bu fikirleri üretme imkanını sunmaz mı? İnsan her zaman da kötü ürünler getirmiyor yeryüzüne. Lakin getirilen ürünler kötü düşüncelerle yöneliyor kötülüğün karanlık yollarına. İşte burada devreye giriyor “düşünmek gerçekten güzel bir eylem mi?” kaygısı. Düşünüyoruz kendi kendimize, “bu kadar düşünmeseydik nasıl bir dünyada yaşardık” diye. O zaman da bu kadar kırmızılık, bu kadar siyahlık olur muydu bu güzel mavi yeşil doğanın üstünde? Kirlenir miydi o vakit de gökyüzü bizim ellerimizle? “Uçurtmayı vurmasınlar anne” der miydi çocuklar? Ya da insanlar, düşüncenin kirli elleri olmasaydı bu kadar hastalanır mıydılar?
Tüm kirliliklerine rağmen düşünce bize bunları düşünme imkanını sunuyor, güzelliklerinden yararlanma, kötülüklerinden sakınma fikrini zihinlerimize kazıyor. Tıpkı bir zehir gibi panzehrini de  kendinde barındırıyor. İnsanlığı karartmayan düşüncelerde buluşmak ümidiyle vesselam…